Yeni romanınız ‘Teo’da anlattıklarınızla, yaşamınız arasında benzerlikler var…
Her şeyin kendi içinde bir planı ve düzeni var evrende. Çok inandığım bu düzenin varlığını bir kez daha çok derinden hissettim. Teo’nun hikâyesi elimde olmasaydı, sevgili Bilgen Ailesi’ne teselli bir kitap yazabilmek için yollar aramasaydım, o yolları ararken başka kapılar açılıp, yolculuklar yapmasaydım, Tolgacığımın gidişinde sadece paramparça olmaz, öğütülür, un ufak olurdum… Tolgacığımın gidişiyle darmadağın oldum. Yüreğim yangınlarda, tenim buzlarda, ruhum medcezirlerde, ne yerde ne gökte, öylesine bir boşluktayım. Nefes alırken göğsüm ağrıyor. Kalbim taş doldurmuş gibi ağırlaştı. Hiçbir yere sığamadım aylarca. Ama isyan etmedim. Ne kızgınlık, ne kırgınlık hissetmedim, beni bırakıp gittiği için. Yaradan’a küsmedim. Gidişlerin de bir zamanı ve sebebi olduğuna inanıyorum. Ama bu inanç hasretimi, hüznümü asla azaltamıyor. Hâlâ, altı ay, bir hafta sonra, her gün, her gece, sık sık çok büyük bir acı oturuyor içime sanki kalbimin içine kayalar doldurmuşlar gibi…